393 okunma

Boşanma Davasında Temel Hak ve Hürriyetlerin Durumu

Boşanma Davasında Temel Hakların Korunması 

Konuyu düzenleyen Medeni Kanunun (VI. Boşanma halinde tazminat. 1- Maddi ve Manevi) başlıklı 143 üncü maddesinin 1 inci fıkrası maddi tazminat hakkını düzenledikten sonra 2 nci fıkrayla aynen şu hükmü getirmiştir: “Bundan başka boşanmaya sebebiyet vermiş olan hadiseler kabahatsiz kan veya kocanın şahsi menfaatlerini ağır bir surette haleldar etmiş ise, hakim manevi tazminat namıyla muayyen bir meblağ dahi hükmedebilir”. Görülüyor ki bu hükümle yasa koyucu boşanmaya sebebiyet veren olayların kabahatsiz olan tarafın kişisel menfaatlerini ağır bir biçimde haleldar etmesi halinde manevi tazminat istemeye hakkı OLDUĞUNU DÜZENLEMEKTEDİR. Burada yasa koyucu Borçlar Kanununun 49 uncu maddesindeki hatanın özel ağırlığım aramadan bir tazminat SİSTEMİ GETİRMİŞTİR.

MK.nun 143/2 nci maddesi, T.C. Anayasası’nın 36 ncı maddesiyle, “herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma hakkına sahiptir” biçimindeki düzenlemeyle güvence altına alınan “dava hakkı”nın kapsamında düşünülmesi gereken bir hususa İLİŞKİN BULUNMAKTADIR. O halde konu öncelikle doğrudan doğruya bir temel hakkın KULLANILMASINI İLGİLENDİRMEKTEDİR. Gene, T.C. Anayasası’nın 13 üncü maddesi hükmünce, “temel hak ve hürriyetler, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünün, milli egemenliğin, Cumhuriyetin, milli güvenliğin, kamu düzeninin, genel asayişin, kamu yararının, genel ahlakın ve genel sağlığın korunması amacı ile ve ayrıca Anayasa’nın ilgili maddelerinde öngörülen özel sebeplerle, Anayasanın sözüne ve ruhuna uygun olarak kanunla sınırlanabilir”.

Tartışma konusu MK.nun 143/2 nci maddesine göre manevi tazminat davasının, boşanma davasının kesinleşmesinden sonra açılabilip açılamayacağı hususunun, sonuç itibariyle hukuksal açıdan temel haklardan olan dava hakkının sınırlanması niteliğini taşıyan bir sorun OLUŞTURDUĞU KUŞKUSUZDUR. T.C. Anayasası’nın 13 üncü maddesi uyarınca hakkın sınırlandırılmasının yasaya DAYANMASI ZORUNLUDUR. Madde metninde ise belirtilen yönde (yani söz konusu manevi tazminat davasının boşanma davasının kesinleşmesinden sonra açılamayacağı yolunda) bir sınırlandırma MEVCUT DEĞİLDİR.

Görülüyor ki MK.nun 143/2 nci maddesi metninde mevcut olmayan bir sınırlandırmayı benimseme Anayasa’nın 13 üncü maddesine ters düşecek bir sonuç doğurmakta olup bu yoldaki bir düzenleme ancak yasayla gerçekleştirilebilir. Nitekim, Fransa’da Medeni Kanunda yapılan bir değişiklikle bu konudaki sınırlama yasayla getirilerek manevi tazminat hakkında boşanma davasının sonuçlanmasından önce istekte BULUNULABİLECEĞİ BENİMSENMİŞTİR. Diğer taraftan İsviçre’de de sınırlama gene yasal düzenleme ile 24.12.1874 tarihli Ahvali Şahsiyenin Tesbit ve Tescili ve Evlenme Hakkında Federal Kanunla mahkemenin boşanmadan doğan sonuçlan kendiliğinden, ya da tarafların isteği üzerine boşanma hakkındaki kararıyla birlikte açıklayacağı HÜKME BAĞLANMIŞTIR. Ancak, daha sonra çıkarılan İsviçre Medeni Kanununa bu HÜKÜM ALINMAMIŞTIR.

Boşanma Davasında Temel Hakların Korunması sürecinde davaya vekalet eden avukatın işinde uzman olup olmaması büyük önem taşır. Boşanma davasında bir avukat tutmak için vekalet vermeniz gerekmektedir. Noterden vermiş olduğunuz vekalet akabinde avukatınız tüm dava sürecinde sizin haklarınızı savunacaktır.

Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*